bugün

entry'ler (14)

servet i fünun

tm öğrencisi için öğrenmesi en kolay dönemlerden.

2011 ygs ye giren öğrencilerin velileri

ve bazıları da hala şifrenin kasten konulmadığını düşünüp ösym'ye de mevcut hükümete de laf kondurmamaktadır. soruların bu sene neden bu kadar özellikle zor olduğunu bile düşünmezler maalesef, bu kadar sorgulayıcı olmadan bağlanmışlardır, ayrıca böyle yapan insanların öğretmen olması da öğrenciyi daha da üzer. çocuklarının sınavı iyi geçmesine rağmen sınava giren kişinin üzüntüsünü bu olaylara, bu adaletsizliğe değil de 'yapamadın değil mi kötü geçti sınavın' sözcük topluluğuna bağlamakla anlayışsızlığın iyice suyunu çıkartıp 'yok artık' dedirtirler.

telefonda bayık bayık konuşan sevgili

eğer yapan bir kızsa büyük ihtimalle sizden artık bıkmaya başladığının ya da kızmaması gereken bir şeye elinde olmadan kızdığının göstergesidir.

sözlük yazarlarından yemek tarifleri

benim gibi elmaseverler için hoş bir alternatif, denemenizi tavsiye ederim.

3-4 yemek kaşığı yoğurdun üstüne bir çay kaşığı tarçın, bir paketten de göz kararı vanilin koyup karıştırın. elma dilimlerini sosa batırıp yiyin.

star wars seven kız

(bkz: burda ben de varım)
star wars'u anakin'in aşk olayları için izleyen diğer kız arkadaşlarına kızsa da, han solo ve prenses leia ikilisini pek sever, favori karakteri r2d2'dur, the phantom menace ve onun takibindeki iki sw filminde uykusu gelmiş olması da muhtemeldir.

sözlük yazarlarının itirafları

yazdığım düzgün entrylerin hiçbirini gönderemedim. telefondan yazıyorum genelde, böyle yeni başlık aç gibi bir şey çıkıyo yollanmıyo ve bunu sormaya da üşendim.
bir zamanlar joe jonas'ı beğenirdim. ama çok kısa sürdü allahtan. (birkaç hafta)
gözlerini kısarak bakan insanları seviyorum.

popüler olana karşı olmanın popüler olması

başlığı açan yazarın düşüncelerine kısa bir süre önce ben de katılıyordum. hatta ne biliyim etrafta alacakaranlık seven insandan çok sevmeyen var ne iş benzeri sözlerim olmuştu çevremdekilere. ancak şimdi düşüncelerimin bir kısmı değişti, sevmeleri doğal olsa da belki (her ergenlik çağındaki insan da justin bieber sevecek diye bir şey yok ya da alacakaranlık okuyacak diye) en iyisi olduğunu düşünmeleri, aksini idda edenlerin sevdikleri şeyin popülerliğini kıskandığını düşünmeleri yanlıştır. genel bir kalite anlayışı vardır genel bir beğeni olmasa bile. good charlotte'u the beatles' tan daha fazla sevebilirsiniz ama daha iyi olduğunu idda ederseniz orada saçmalama başlar. doğal olarak da bir insanın bu kadar iyileri gördükten sonra çevresindekilere tepki göstermesi normal bence tabii sınırı bildikten sonra. bu arada da justin bieber' ın yaptığı işi beğenmesem de helal olsun demiyor değilim, para içinde yüzüyor bu yaşta.

adam fawer ı yazar olasılıksız ı kitap sayan insan

empati kitabını olasılıksızla adam fawer'a hayran olan bir arkadaşımdan ödünç almıştım. okumamıştım olaslıksız'ı, hem yeni yazarlarda iş olmadığını düşündüğümden hem de bestsellerlara çoğu gerçek okuma sever insan gibi hoş bakmadığımdan. yine de empati bir şekilde çok ilgimi çekti baya kalın olmasına rağmen okumak istedim. en sevdiğim kitaplardan biri oldu hatta kitap sayesinde farkında olmadığım birkaç özelliğimi görmüş, kendimi biraz daha tanımış oldum. dedim ki yahu haksızlık etmişim bu adama heralde bu bu kadar harikaysa insanların ağzı açık okuduğu olasılıksız nasıldır. hem her bestseller kitabı olan yazar kötü mü olacak? binbir umutla okumaya başladım onu da, her sayfasında maalesef hayal kırıklığım biraz daha arttı. e tek etkileyen de dondurma sevmeyen bir adamın dondurma almaya giderken ölmesi olunca empati'ye olan sevgimin kitabın güzelliğinden çok bana hitap eden bir konuya sahip olmasıyla oluştuğunu farkettim. bu sıralarda arkadaşlarımın "empati iğrençti yaa olasılıksız'ın zerre yerini tutamaz" dediğini duyuyordum arada. olasılıksız ve adam fawer gerçekten abartılmıştır, bu doğru fakat yine de bu düşünceye benim de sahip olmama rağmen bu başlığı açmazdım sanırım empati' nin hatrına.

marquis de sade

ankara il halk kütüphanesindeyim, kitaplarımı geri verirken bir isim çarpıyor gözüme : aşkın suçları. şuursuzca kitabı alıyorum, eski basım olduğunu görünce iyice sevinerek yazara bakıyorum : sade. hakkındaki kötü söylemleri az çok bilmekle birlikte tam olarak ne tür öyküler yazdığından bir haber olduğum kişi, hakkında en çok bilgi sahibi olduğum durum, birçok yazarın ilham kaynağı olmuş olduğu. bu kitabı almam gerek diye bir his kaplıyor içimi ama çok korkuyorum sonunda almaya karar veriyorum. eve gidip ilk öyküyü okuyorum, bir yazarın bu kadar ahlaksızlaşabileceğine inanamadan -hele ki biyografisinde 70li yaşlarda 16 yaşında bir kızla birlikte olduğunu okuduktan sonra, birlikte olduğu kadınların derisini mumla yaktığını okumam da eklenince buna- öğretmenlerime ilk defa bir yazardan nefret ettim bu kadar da olmaz tamam ahlak dışı genel olarak yanlış bir kavram ama falan diyorum ama yine de bir şekilde kalan iki öyküyü de okuyorum, beni öylesine çekiyor ki. üç öykünün üçünü de dumur olmuş biçimde farklı zamanlarda bitiriyorum, son öyküde kafam iyice allak bullak oluyo, erdemi öğütler gibi gösterirken verdiği ince mesajları gördükçe donup kalıyorum yine de kızmam geçmiyor hep aileiçi ilişkileri yazmasına. üç haftalık süre dolmadan kitabı veriyorum. sonra kendimi dost kitap evinde buluyorum, sade' in kitaplarına bakarken; ama hala gönlüm el vermiyor böyle bir adamın kitabını satın almaya. hala da almadım, kitaplarda istediğim özü olay içinden direk kavrayabildiğim zaman, bunun çevresinde dönen olaylar bana çok ters gelse de onları okuyabilmenin, onları kabul etmek demek olmadığı sadece sözüme değil düşünceme de geldiği zaman satın alabilcem kitaplarını. sevdiğim yazarlar arasındadır dememe gerek yok sanırım bundan sonra, yine de bir kız olarak; bu kadın düşmanı, -üç öyküde de kadınlar şeytan gibiydi resmen- görüşlerinin çoğu bana ters bu adamın beni nesi çekti hala anlamış değilim.

en sevilen film ve roman karakterleri

basil - dorian gray'in portresi
lady windermere - lady windermere' ın yelpazesi
elijah - empati
gregor samsa - dönüşüm
alex - otomatik portakal
alkibiades - sokrates'in karısı
senatör sexton - ihanet noktası
(bkz: kitapları orijinal dilinde okumadığı için çeviri adlarını verme zorunluluğu hissetmek)

lan bayan

sadece "bayan" denilmekten kulağa her türlü daha hoş gelen hitap şekli.

save me

smallville'in açılışında çalan bir remy zero şarkısı. kaç tane save me temalı şarkı dinlersem dinleyim aklıma ilk gelen bu oluyor; çünkü o şarkıların hepsinde kendi superman'imizi arıyoruz bence. he bir de türk versiyonu "denizleri aş da gel kurbanın olam kurtar beni buralardan ne olur" gibi sözlerden oluşan neden sevdiğimi anlamadığım şarkı sanırım, o da aynı hisleri uyandırıyor bende.

hayat boyu unutulmayanlar

the sims oyunundaki para şifresi. bu kadar yıl geçti, hala hatırlıyomuşum, google' a yazıp kontrol de ettim yani. (bkz: klapaucius)

beyin kullanmayıp sadece içgüdülerle yaşayan insan

orhan veli'nin "düşünme,
arzu et sade!
bak, böcekler de öyle yapıyor." şiirinde bahsettiği durum.